28 Aralık 2010 Salı

Son Dönemeçler

Artık eşimin de benim de ailelerimiz gideceğimizi biliyorlar. Doğal olarak sadece torunlarını görme konusunda zorluk olacağı için üzüldüer ama hiç biri birşey demediler.

Bu arada Ankara anlaşması ile Londra'da yaşayan bir arkadaş ile bire bir konuştum. Herşeyin çok zor olacağı yönünde uyaran uyarana. Elbette ki zor olacak böyle bir karar ancak lotodan ikramiye vurunca daha kolay olur. Eğer ki eşim, her çıkan terslikte ve zorlukta surat asıp söylenmek yerine, dik durup destek çıkarsa bütün zorlukları aşarız.

İş için bana ciddi bir motivasyon kazandıracağına eminim. 6 ay gece gündüz çalışmaya razıyım yeter ki iş bağlayabilelim.

29 Kasım 2010 Pazartesi

Proje - Hesap Kitap

Gelelim hesap kitap işlerine..
Önce maliyetleri araştırdığım kadarıyla yazayım. Maliyetlerin kimi aylık kimi yıllık çıkıyor. En son kolonda aylık ortalama maliyet ile aylık geçinme parasını hesaplamaya çalıştım. Bu benim durumum için geçerli öngörüleri içerir, Anne baba ve okul çağında çocuktan oluşan 3 kişilik bir aile ve bazıları kişisel maliyetler ve en önemlisi burada yazan rakamlar  gerçekleşmiş maliyetler değiller. Gerçekleştiklerinde ayrıca yazacağım. Burada 4 ayrı tablo tutacağım. İlki gidiş maliyetleri, ikincisi gittikten sonra hayatı oluşturma maliyetleri, üçüncüsü yaşama maliyetleri, dördüncüsü gelir öngörüleri.

İlk tablomuzla başlayalım.
Gidiş maliyetleri
Gider Kalemi Maliyet Toplam
Pasaport * 360 TL 970 TL
Vize 170 TL 510 TL
ECAA Danışmanlık £ 550 £ 550
Aile Vizesi Danışmanlık £ 100 £ 100
Uçak Bileti ** £ 29 £ 87
Oto Kiralama / Otobüs Bileti £ 29 £ 87
Yurt dışı çıkış harcı 15 TL 30 TL
TL Toplam
1525 TL
£ Toplam
£ 737


* Yeni çipli pasaportlarda çocuğu annenin pasaportuna işlemek kalkmış ve çocuklara 5 yıldan fazla pasaport da verilmediği için 2 tane 10 yıllık 1 tane 2 yıllık pasaport aldık. (Bu arada randevulu sisteme geçildiği için bizim gibi 3 kişiye pasaport çıkaracaksanız randevu almadan çıkartma şansınız yok gibi)
Bu arada vize ücretlerine 1 Ekim'de zam geldi. Neyse ki çok büyük rakamlar değil. 165 di 170 oldu

** Yok şaşırmayın bu fiyat doğru. EasyJet ile erken rezervasyonda fiyat böyle.


*** Easyjet Londra Luton havaalanına iniyor oradan Manchester'a otobüs ile geçebiliyoruz. National Express deki 2 büyük bir çocuk ücreti de bu işte.Ama aynı zamanda oto kiralama ücreti de aşağı yukarı aynı fiyata geliyor.

Gittikten Sonra Hayatı Oluşturma Maliyetleri
Gider Kalemi Maliyet Toplam
Ev Depozitosu * £700 £700
Otomobil ** £2000 £2000
Polis Kaydı £35 £35
Şirket Açma £50 £50
Laptop £ 400 £ 400
Printer (all in one) £120 £120
Monitor £100 £100
Kırtasiye *** £100 £100
Toplam
£3505

* kiralayacağınız evin 6 haftalık kirasına denk gelen miktarı depozit alınıyor diye okudum. 
** internetten 2004 model bir Citroen Xsara dizel buldum bu fiyata. Kıyaslamada onu koydum. 
*** Antetli kağıt, kaşe, fatura vs vs.


Yaşam Maliyetleri
Gider Kalemi Aylık Yıllık Aylık Ortalama
Ev Kirası £500
£500
Belediye Vergisi * £100
£100
Enerji
£900 £75
Telefon + Internet + Mobil £ 100
£100
Benzin £120
£120
Toplu Taşıma £36
£36
BBC
£142,5 £11,8
National Insurance £30
£30
Yemek £250
£250
Giyim £80
£80
Diğer £100
£100
MOT £50 £?
Road Tax £? £250 £?
Dernek - Klüp Üyelik £?
£?
** Otomobil Sigorta
£500-1500 £?
İngilizce Kursu £?
£?
Muhasebeci
£400 £33,5
Seyahat
£1500 £125
Türkiyedeki Evin Aidat Yakıtı £100
£100
Su & Atik su (3 kisilik aile icin) £30 £ £30
?
£ £
?
£ £
Yaklaşık Toplam Maliyet

£1691
Yaklaşık Yıllık Maliyet

£19.932


* Belediye vergisi "Council Tax" oturulan bölgeye, oturulan evin fiyatına evde oturan 18 yaşından büyük kişi sayısına göre değişiyor. Ortalama bir değer aldım. Detaylı bilgi için buraya tıklayarak bakabilirsiniz
** Otomobil Sigortasi fiyatinin; Turkiye'de eger vavrsa alabileceginiz ingilizce hasarsizlik indirimi kagidini ingiltere'de gecirebileceginiz bir sigorta sirketi bulabilmenizden, alacaginiz aracin fiyatina ve hatta oturacaginiz evin garajinin olup olmamasindan, kaza aninda hasarin ne kadar miktarini sizin karsilayacaginiza kadar bir suru degiskenin hesaplanmasi sonucu olustugunu bilin.

Şimdi geldik işin diğer tarafı olan gelir tahminlerine.


Gelir Tahminleri (1.Yıl)
Gelir Kalemi Birim fiyat Yıllık Toplam
Web Sitesi (basit) £500 £3000
Web Sitesi (kompleks) £2500 £5000
Paket Yazılım Satışı £ 5000 £5000
Web Sitesi Bakım £ 300 £3600
Eşimin çalışması £300 £3600
Diğer (hosting danışmanlık vb)
£500
Toplam
£20700
Ev kiraya verilirse £300
£3600
Toplam
£24300

Bu durumda en kritik olan ilk sene atlatılıyor gibi gözüküyor. işlerde çok iyimser olmamaya çalıştım ama yine de iyimser bir taraf var kabul ediyorum. Bu arada 6 ay boyunca ayda yaklaşık 3200 TL bir geliri sağladım gibi ki o da  £1360 x 6 = £8160 yapıyor. Bir de ilk sene giderken Ailemden 20.000 TL civarında bir borç almayı düşünüyorum. Ne olur ne olmaz ayazda kalmayalım diye. Böylece ilk sene gelir öngörülerinde bir sorun çıkarsa kompanse edebilirim.

Veee Action

Buraya kadar plan proje hayal gerçek derken artık nihayet harekete geçtik.
10/09/2010 - İngiltere için referans olacak ilk web sitesini yaptım ve bugün itibarıyla online
22/09/2010 - Pasaport harç ve defter paralarını yatırdım 
23/09/2010 - Pasaport yenilemek için randevu almadan başvurmaya kalktık ve dönüp randevu aldık.Civardaki ilçe emniyet müdürlükleri arasında. en erken ayın 30'una bulabildim www.epasaport.gov.tr adresinden randevu alınıyor ama siteyi yapan arkadaş kendisi hiç kullanmadı herhalde. İlçe seçip, bir sürü bilgi girdikten sonra randevu alınabilecek gün ve saatler çıkıyor. Bakıyorsunuz orası çok geç bir güne veriyor değil mi başka bir ilçeye bakmak için herşeye baştan başlıyorsunuz. Devlet'in bilgi işlem anlayışı harika.
30/09/2010 - Pasaport yenilemek için bu sefer randevulu olarak gittik (Pendik ilçe emniyet müdürlüğü)
Bu arada 5 yaşındaki kız için hem kız, hem anne, hem de baba hazır bulunmak zorunda. Anne veya baba dan biri olmazsa diğerinin noterden muvafakatname getirmesi gerekiyor. Ancak pasaport sistemi çöktüğü için başvuruyu alamadılar. Ancak bu arada kısa bir zaman için sistem geldiğinde bu sefer de bazı aklı evveller nüfustaki mahallenin adını değiştirdikleri için nüfus cüzdanınızı değiştirip gelin yoksa başvuruyu alamayız dediler. Hani e-devlet vardı, Kimlik numarasını verip bilgileri görüyorsun, fotoğraftaki ile beni karşılaştırabiliyorsun ama yine de yetmiyor nüfus cüzdanını değiştirmek şart. Bu arada pasaport için çekilen biyometrik fotoğraf ile vize için çekilen biyometrik fotoğrafların boyutları farklı. Foyoğrafçıya söylerseniz ikisi için birer takım baskı alıyor.
01/10/2010 - Nüfus'a gidip cüzdanları değiştirdik cüzdan başına 4.6 TL ödeniyor ve 2 fotoğraf lazım. Yarım saat sistemin dolmasını bekledik. (Ne demekse) sonra işlemlere başladılar. 2 fotoğraf ile eski nüfus cüzdanlarını veriyorsunuz 10 dakika içinde yeni cüzdan ile çıkıyorsunuz.
01/10/2010 - Tekrar pasaport için ilçe emniyet müdürlüğündeydik. Nihayet başvuru işlemi tamamlandı.
04/10/2010 - Pasaportlarımız geldi
04/10/2010 - İnternet üzerinden vize başvuru formunu doldurmaya başladım. (1 saati online başvuru linkini ararken geçti) Bizim epasaport.gov.tr'ye çamur atıyordum ama bu da aynı çıktı. koysana o linki en kabak yere. niye saklıyorsun. Tüm işlevin o link üzerinde halbuki ama ana sayfalarda menüde falan geçmiyor. Cinslik değil mi aha da link : http://www.ukvisas.gov.uk/en/applyonline/
05/10/2010 - Vize için formu doldurmaya devam. Bir tam gün sürmesini bekliyordum bu işin yaklaşık toplam 3 saat sürdü. bitti ve yine garip bir arayüz ile 3 kişi için toplu randevu almayı başardım. Bir nevi IQ testi yapıyorlar aslında .. zeka seviyesi belli bir seviyenin altindakiler gelmesin diyor adamlar. Şimdi 10 Ekim için randevu da tamam 170'er TL lik vize ücretini de Kredi kartından yatırdım. Evraklarımız ve dokümanlarımız da hazır.
08/10/2010 - Çalışmakta olduğum işten çıkarıldım. (zaten benim de istediğim birşeydi ama bir hafta sonra olması vize alırken işime yarayacaktı)
13/10/2010  - İngiltere turist (aile ziyareti) vizesi için 6 aylık başvurduk. tabi ki 3 kişilik çünkü çocuk da olsa vize ile girebiliyor.Bu arada vize tipi seçiminde Visit - General diye seçmiştim. çünkü yanında (6 Month Multiple Entry) yazıyordu, Family Visit in yanında sadece 6 Month yazıyordu. Acaba Family Visit multiple Entry olmuyor mu diye şüpheye düştüm. Bu konuda sitede herhangi bir bilgi de olmayınca general visit ile devam ettim. Evrak kayıt aşamasındaki görevli Family Visit ile General arasında kriter farkı olduğunu diğerini doldurmanın daha avantajlı olabileceğini söyledi. Manuel bir formu orada doldurduk. Bitmek bilmeyen sorulara birer kere daha cevap vermiş olduk. 5 Yaşındaki kızımızın parmak izleri de dahil hepimizin parmak izleri, yüzleri, fotoğrafları da alınınca başvuru tamamlandı.
19/10/2010 - Vizelerimiz geldi Nisan 2011'e kadar multiple (birden fazla giriş hakkı olan) vize vermişler. Bu da bir mihenk taşıydı ve geçildi.
13/11/2010 - Plana göre sondan bir önceki gidişimizi gerçekleştirdik. Market alışverişi, araba kiralama, trafikte araba sürme, kendi başımıza gezme, toplu taşıma, kontörlü telefon hattı alma vs gibi hayatın içinde denemeler yaptık. Fiyatlara biraz aşina olduk.
21/11/2010 - Türkiye'ye geri döndük.Bundan sonra artık sabit gelirler getirecek işlerin altyapıları üzerine çalışıp dönen bir para akışı sağlamaya çalışacağım.

Geri Sayımdayız

Eşimle gitmek hakkındaki tartışmalarda gitgeller devam etse de en son "gidiyoruz" da kaldık. Böyle olunca planladığımız tarihe geri sayımda 2 ay kalmış oluyor. Ben de bu 2 ayı maksimum değerlendirebilmek adına önce diş tedavilerine başladım. Orada bu konu biraz sıkıntılıymış diye duymuştum. Burada işsizlik için işkur'un verdiği belgenin 6 ay süresi varken en azından ağzımda şimdiye kadar para ve zaman sıkıntısından erteleyip durduğum çekme köprü dolgu işlerini halledeyim dedim. Yaklaşık olarak bitmesi de gitme tarihinde falan olacak sanırım.

Bir diğer konu da giderayak burada kapsamlı bir web projesine girip yıllık bakım ücreti almak. Böylece gittiğimde en azından 10 ay için ev kiramı çıkartmış olacağım. Bugün işin detayları geldi. Oldukça zaman alacak bir konu ama nasıl olsa full time bütün zamanımı buna ayırabilirim. Zaten bunun gibi 4 iş olsa kasmaya bile gerek kalmadan rahatlıkla yaşanabilir. Bir de orada tutacak sektörü yakalayabilsem nefis olurdu. Kendi işimi yaptığım son zamanlarda mesela otomobil sektöründe bayilerin web sitelerinde pazar lideri olmuştum. Şimdi orası için de böyle bir konu beni çok rahatlatır.

Öte yandan kendime açacağım şirket için web sitemi hazırlamaya başladım. Bu siteyi aynı zamanda CRM ve Help Desk öğeleri içerecek şekilde yapıyorum ki gerek Türkiye'den gerek İngiltereden bundan sonra yaptığım işleri yönetmek daha kolay olsun. içine az paralar getirebilecek servisler de ekliyorum. 10 pound 20 pound gibi rakamlar getirecekler ama sürümü olabilecek konular. Beni uğraştırmadan kendi kendine böyle bir paranın geliyor olması güzel olur. Ayrıca web sitesi yönetim paneli olan "webmin 5.0" da yolda. Çoklu dil desteği ile sistemi geliştiriyorum ki hem Türkiye'de hem İngiltere'de yapılabilecek işleri kapsasın. Çünkü önceki tecrübelerimden biliyorum ki böyle bir panel elimde olduğunda neredeyse yarı yarıya zamandan kazandırıyor.

Bu günden itibaren sıkı bir çalışma zamanı beni bekliyor. Başarısızlığı düşünmemek işin anahtarı sanırım.

23 Kasım 2010 Salı

Gittim Geldim

Kurban bayramı vesilesiyle 8 günlüğüne ailemle İngiltere'deydim. Ağustos'da planladığım ve bilet ve rezervasyonlarını hallettiğim bir seyahatdi. Bu sefer artık Ankara anlaşması da planlarımda olduğu için başka bir gözle baktım. Sanki orada yaşıyormuşçasına birşeyler yapmaya çalıştım.

Sabiha Gökçen havaalanından tam zamanında kalkan Easyjet ile 4 saatlik bir yolculuktan sonra Londra Luton'a indik.Ingiltere saati ile 23:00 civarıydı. İlk iş olarak bir sim kart aldım. "Pay As you Go" dedikleri bizdeki kontörlü hatlardan. Havaalanında bir otomattan aldım. Bunda biraz tufaya geldim itiraf ediyorum. Kartı aldım ama içinden kontör çıkmadı. Bir de "top up" dedikleri kontörlerden alıp yüklemek gerekti. Sim kartın içinden bir miktar kontör çıkacağını düşünüyordum ama ya ben beceremedim ya da kontör yoktu içinde. Web'den incelediğimde sim kartlar bedava ve içinde 5-10 pound'luk kontörler ile satılıyor diye gözükmüştü. Otomatta sim kart bulana kadar bin tane yazı okudum zaten. İsmini hiç duymadığım hatlar vardı. Tecrübesizliğe kurban gittik sanırım. Yine de bendeki Turkcell ile geçen sefer 3-4 defa en fazla 1 dakikalık konuşma ile eve 240 TL fatura geldiği için her halukarda kardayız. Yükleme bir telefon numarasını arayıp karttaki kazınan bölümdeki numarayı tuşlayarak yapılıyor.

Uçak biletini alırken bu saatlerde otobüs veya tren bulmakta zorlandığım için araba kiralamıştım. Araba kiralarken navigasyon kirası fazla yüksek geldiği için Amazon.co.uk adresinden ucuza bir navigasyon alıp bacanak Türkiye'ye gelirken onunla getirtmiştim. Saatin geç olmasından dolayı havaalanı binasındaki Eurpecar ofisi kapatmış bir yazı asmışlar "Car Hire Center" a gelin oradaki ofisimiz açık diye. Ücretsiz mekik sefer yapan otobüslerden birisine atlayıp 3-4 dakika içinde araba kiralama merkezi denen yere vardık. Sistemleri çöktüğü için rezervasyon print'ini benden isteyip elle form doldurarak işlemlere başladı görevli. (demek ki sistem orada da çöküyor) Kısa bir form doldurma işleminden sonra imzalaştık ve bir zarf uzattı. İçinde anahtar ve doldurduğum formun bir kopyası vardı. Ben otomobil rezervasyonu sırasında dizel istemiştim, benzinli bir araba verdi. Söyleyince de "başka araba yok" zaten dedi. "Peki rezervasyonda neden dizel işaretledim ben o zaman" dedim. "O sadece tercih" dedi. Gecenin o saati bir zenci ile tartışasım olmadığı için eyvallah deyip arabaya geçtim. Henüz 1000 milde yeni araba kokusu üstünde bir Pegueot 207 vermişler. Gayet güzel bir arabaydı, çocuk koltuğu da kiraladığım için onu da zenciden temin edip hayatımda ilk defa sağa oturup direksiyon başına geçtim. Navigasyonumu araca taktım, motoru çalıştırdım. Bu aşamada hiç sağda direksiyon kullanmamışlar için birkaç merak edilebilecek konuyu anlatmakta fayda var.

Vitesler solda kullanırken nasıl dizili ise sağda da aynı. Dolayısıyla 20 sene kendime çekip yukarı ittirdiğim 1. vites burada kendinden ileri itip yukarı ittirerek giriyor. Tabi vitesin sol elle atılması bunca seneden sonra alışması en zor konulardan birisi. İtiraf ediyorum vites değiştirmek için harekete geçtiğimde ilk birkaç saat sağ elimi kapıya çarptım sonra sol elimle vitese uzandım.

Pedallar soldaki ile aynı sırada aynı ayakla aynı pedala basarak yönetiliyor. Mirror image olur mu diye düşünüyordum ama değilmiş.

Orta aynaya kafayı sağa çevirip bakmak, geri vitese takınca vücudu sola doğru arkaya döndürmek, yolda ilerlerken arabayı şeridin içinde ortalamak, gidiş geliş trafikte sola ne kadar yanaşacağını bulmak, döner kavşaklardan sonra yolun yanlış tarafına girmemek için kasmak, arabaları sağlamak ilk bir saatte beynimi alt üst etti diyebilirim. Hiç aralık vermeden 20 senedir araba kullanan ben, acemi şöföre döndüm. ve ilk 15 dakika içinda sol aynayı çarptım (İlk defa sağda direksiyon kullanan biriyseniz tavsiyem siz de full sigorta yaptırın). Bunca zaman arabayı ortalamak için beyin şartlanmış. Siz otomatikman yolu ortaladım derken bir anda farkediyorsunuz ki solda oturmaya göre ortalamışsınız. Eeee solda oturmuyorsunuz ve daha da pis tarafı solunuzda bir yolcu koltukluk mesafe var. Benim en zorlandığım konu bu ortalama hikayesi oldu zaten.

Ama kısa bir zaman içinde otobana çıkıp biraz rahatladım. Navigasyon beni şehrin içinde 10 dakika dolandırdı durdu. (ki burada Shortest Route ile Fastest Route arasındaki farkı anladım) Meğerse havaalanından direk otobana giriş varmış ama ben Shortest Route seçtiğim için garibim navigasyon abi fazla dolanmasın diye beni şehre sokmuş. Otobanda 3 saatlik yoldan sonra Manchester'e girdik ve eve vardık.

Ertesi gün yani pazar hanımların alışveriş konusunu halletmek üzere şehir merkezine gittik. Biz kızımla beraber dolaştık, eşim kardeşi ile alışverişe takıldı. Biz yemek yedik, Boots'dan diş fırçası, paracetamol falan aldık, Costa'da kahvemizi içtik, sokaklarda gezdik, sokak çalgıcılarını dinledik. Güzel bir pazar günüydü. Hele bir de güneş de olunca Kasım ayı için güzel bir pazar oldu.

Sonraki günümüzde Navaab denen bir hint restoranında yemek yedik. Hint mutfağından örnekler tatmak için en iyi seçenek diyebiliriz. Çok güzel dekore edilmiş bir yer, çoğunlukla Hintliler geliyor. Ancak yemekler oldukça baharatlı. Hatta öyle baharatlı ki yemek tadı genelde alınmıyor sadece baharatlı bir sos yiyorsunuz neredeyse. Adam başı £12  verip açık büfeden istediğiniz kadar yemek ve tatlı alabiliyorsunuz. İçecekler ekstra. Çatlayana kadar yedik. Ben tüm çeşitlerin tadına bakmak istediğimden tadımlık birer kaşık aldım. Ama neredeyse hepsi aynı tatda olduğundan farketmedi. Aynı yemeğin devamı gibi geldiler bana. Tatlılar da aşırı şerbetli ve şekerli. Demek ki bir çeşit yemeği alıp kaptırıp gideceksin.

Akşam Tesco denen markete girip biraz alışveriş yaptık. Baldızlarda kalıyorduk ve evde birkaç eksik vardı biz de atladık gidelim diye. Sebze meyve almak ilginçti, ayıklanmış, doğranmış ve paketlenmiş olarak satılıyorlar. Mesela mevsim salata yapacaksınız. 3-4 kişilik salata malzemesinden olusan karma paketler var, içinde marul, roka, taze soğan falan gibi malzemeler ayıklanmış duruyor. Türkiye'de pek alışık olmadığımız bir durum.

Ekmek seçmek biraz zordu, sanırım hepsinden deneyip tecrübe ile almak lazım. O yüzden baldızın evinde gördüğümüz paketin aynısını alıp geçtik.

Et reyonuna pek girmedik ama abur cuburlarımızı aldık kasaya geldik. Fiyatlar normaldi. Yani aynı malları Türkiye'de alsak aşağı yukarı o kadar tutardı. Belki biraz daha düşük çıkabilirdi Türkiye'de ama uçurum yoktu. Türkiye'deki Türk marka ve ürünlerini bulmak için Manchester'de bir Türk marketi de olduğunu hatırlatayım.

Salı günü Chester'deydik. yarım saatlik bir yolla gittik. Bu arada şehirler arası mesafeler çok fazla değil. Biz Türkiye'de bütün şehirleri gezdiğimiz için kimi yolların bir günde gidilemediğini biliriz eşimle. Burada öyle değil 2 - 3 saat içinde bir sürü şehirden geçilebiliyor. Dolayısıyla Manchester gibi adanın ortasındaki bir şehir'den 3 saatlik mesafedeki yerlere günübirlik gidiş dönüş turlar yapmak mümkün ve bu çember aşağı yukarı adanın büyük bölümü demek.

Chester çok hoş bir yerdi. Eski tarz mimarinin örnekleri ve publarla dolu sokaklara bayıldım. Saat 15:30 falan gibi şehre girdik merkezde park ettik. Otopark 15:00 den sonra ücretsizmiş. Sokaklarda yürümeye başladık. Yalnız Kasımda saat 16:20 gibi hava kararıyor İngiltere'de biz de böylece sadece 1 saate yakın bir zaman dolaşabildik. Kalesine falan gidemedik. Sokaklar Christmas için hazırlık yapanlar, ışıl ışıl mağazalarla doluydu. Şimdiye kadar İngiltere'deki en sıcak bulduğum şehir burası. Bir İtalyan restoranına girdik kıt İngilizce'si olan garsona siparişimizi verdik (Bu ilk örnekti ama daha sonra da yaşadık bu durumları. İngiltere'de ingilizcesi çok az olan birçok çalışanla karşılaştık. Garip geliyordu ama sonra demek ki olabiliyor diye kabulleniyor insan)
Pizza, kalamar ve spagetti söylemiştik aşağı yukarı £24 tuttu hesap. Pizza'yı İtalyanlardan daha güzel yaptığımıza inandık. Kalamar ise bizdeki balık restoranlardaki ile kıyaslayınca çok zayıf kalıyor.

Sonraki gün York'a gittik. Yol 2 saat sürdü. Merkezdeki otoparka arabayı bıraktık. Saati £2 a bırakabiliyorsunuz. Hava çok soğuktu ve şehir turunu kızımız da mızmızlanınca kısa tuttuk. Bir başka italyan restoranında yemeğimizi yedik. Ki gene söylüyorum İtalyanlar Türkiye'deki kadar güzel pizza yapamıyor. Sonra şehir turuna katılalım dedik ama 30 dakikada bir kalkan otobüsü kaçırınca müzeye daldık. Adam başı £8 ödeyip müzeye girdik. Çocuğa para almadılar. Etnoğrafya müzesi gibi bir mekandı. İngilizlerin tarih boyunca yaşamının nasıl olduğunu evlerinde neler kullandıkları, işleri, şehir hayatı gibi temalarla dolu bir müzeydi. Oldukça güzel bir müze. Gidenlere tavsiye ederim. En sonunda da York zindanlarını gezip müzeden çıktık. Saat 16'ya geliyordu ve yola çıkarken bacanak Harrigate'e de gidin diye tavsiye ettiği için şehir turunu pas geçip yola çıktık. Trafik korkunçtu şehirden 30 dakikada anca çıktık. Harriagate York'a yaklaşık 22 mil uzaklıkta ve otobandan iç tarafa doğru olunca biz hava kararırken anca gelebildik gelir gelmez de trafik çok sıkışık olunca vaz geçip eve dönmeye karar verdik.

Navigasyon bizi inatla otobana çıkarmadı. Bol trafikli ara yollarda kırsalından kasabasına, köyünden şehirine yaşamın içinden geçerek yola devam ettik. Dönüş yolu 4 saaat sürdü. Doğum günümü yollarda ve terleyip terleyip dışarı çıkınca donduğumdan hafiften ateşlenmeye başladığım bir halde geçirdim.

Dolayısıyla sonraki gün Galler'e gidiş planımızdan vaz geçtik. Bacanak ile takıldım. İş hayatı, ofis, çevre, insanlar üzerine bir inceleme günü oldu. Şiveli konuşan İngilizleri anlamada ne kadar zorlandığımı gördüm. Bu ülkede herhalde birkaç ay oturmadan İngilizce konusunda çok rahat edemeyeceğim.

Cuma günü Manchester'den Luton'a yola çıktığımızda saat 11:30 civarıydı. Yolda mola verip benzin aldık. £30 kurşunsun benzin yaklaşık yarım depodan biraz fazla tutuyor. Ama pompa'da inip kendi benzinini kendin dolduruyorsun. Sonra içeri gidip pompa numarasını söyleyip paranı ödüyorsun.

Luton'da havaalanındaki Ibis otel'de 2 büyük bir çocuk sadece oda olarak 2 günlük rezervasyon yaptırmıştım. Toplam £112 bu tuttu. geceliği £3 da otelin otoparkına ödedik. (Bizde olsa kıyamet kopar değil mi) Çok güzel olmasa da temiz sayılabilecek bir oteldi. Otele giriş yapar yapmaz trenle Londra'ya inelim dedik. Gidiş geliş 2 kişi tren-metro ücreti £37 tuttu. (ben bu paraya uçağa biniyorum). Tren direk Victoria istasyonuna gidiyor sanıyordum ama St Pancras (Kings Cross) istasyonunda trenden inip metroya binmek gerekiyormuş. Neyse onu da yaptık ve Victoria'da inip yürümeye başladık. Big Ben ile istasyonun arası yaklaşık 1.5 km tutuyor. Arada bir restorana girip Fish & Chips yedik. Ki sahibi Türk çıktı. Gece biraz dolaştıktan sonra yine tren metro karışımı ile geri döndük. Bu arada kifayetsiz resepsiyonistin dediği gibi Luton Tren istasyonu yerine Havalanı park yeri istasyonundan trene binilebiliyormuş. hatta orada inince havaalanının ücretsiz otopark-otel-havalanı ring seferi yapan otobüsüne binilebiliyormuş.

Yorgunluktan devrilip uyuyakalmışız.


İngiltere'deki son günümüz için sabah kalkar kalkmaz arabaya atlayıp Londra'ya bu sefer araba ile gittik. Hasbelkader doğru yapmışız. Çünkü cumartesi pazar hariç Londra içinde araba ile dolaşmak paralı imiş. Congestion Charge denen bir ücreti bir şekilde SMS ile falan yatırmak lazımmış. Biz cumartesi inince ondan yırttık. Ama otopark acımadı ve o gün £32 otopark ücreti ödedik. Londra anormal pahalı bir şehir. Yemek de ulaşım da, otopark da çok pahalı. Gerçi neye elinizi atsanız para istiyorlar. Şehir turuna katılalım dedik ve Big Bus Company'nin adam başı £26 olan tutuna katıldık. 5 yaş altına ücret istemiyorlar. aldığınız bilet 48 saat geçerli ve ücretsiz tekne ile Thames nehri gezisi de tura dahil. İstediğiniz durakta inip etrafı gezip tekrar başka bir otobüse atlayıp devam edebiliyorsunuz. Her 15 dakikada bir otobüs geçiyor. Rehber İngilizce çevre hakkında bilgiler veriyor. (Başka dillerde rehberlik yapan otobüsler de var ama Türkçe yok) Turlar sabah 8:30 da başlayıp 16:30 da bitiyorlar. Bir belediye otobüsü £2 adam başı alınca ve bu rota için kaç otobüs değiştirmek gerektiği göz önüne alınırsa turlar mantıklı denebilecek rakamlardalar.

Gezilebilecek birçok yerden geçiyor turlar. Müze vs gibi yerlere girişte de indirim sağlıyorlar. Ancak haftasonu diye mi neden bilmem öyle kuyruklar vardı ki direk girmekten vaz geçtik müzelere. Saat 16:00 olduğunda Woking'de oturan kuzenime gitmek için arabaya geri döndük.

Londra'daki pis trafiğin içinde biraz cebelleştikten sonra M25 denen Londra'nın etrafını dolanan otobana girdik. ve yaklaşık 2 saatte kuzene varabildik. Tipik bir İngiliz banliyösündeki tipik bir İngiliz mahallesinde tipik bir ingiliz evinde oturuyorlar. Çok şirin bir yer. Güzel bir akşam yemeği ve sohbetten sonra saat 22:00 da otele dönüş için tekrar yola çıktık. 75 km yoldan sonra otele giriş yaptık.

Sabah otelin parasını ödeyip, arabayı teslim edip havaalanına geldiğimizde seyahatin sonuna da gelmiş olduk.

23 Ekim 2010 Cumartesi

Sarmaşık

Kimi hayatlarındaki monotonluktan şikayet eder, kimi bu monotonluktan kurtulmak için uğraşır, kimi monotonluktan şikayet etmeyi sever kurtulmayı istemez. Bir yerde uzun süre yaşamak, çevre, aile, arkadaşlar vs derken sarmaşıklarını ayağından başlayarak doluyor insanın vücuduna. Tek sarmaşığım eşim ve çocuğum onlarda sarsınlar beni farketmez. Ama onları saran sarmaşıkları ne yapacağız ? Ben kendiminkileri kesiyorum da onların sarmaşıklarına ulaşamıyorum.

Labirentteki Fare

Gitme zamanı yaklaştıkça, iş ciddiye bindikçe eşim tuhaf endişelere kapılmaya başladı. Buradaki evimizi kiraya vermeyelim ki geri dönülebilsin, sen ilk başvuru döneminde yalnız mı gitsen biz sonradan mı gelsek gibi konuşmalar başladı. Değişim kolay değildir tamam, ama bunları baştan konuşup bu karara bir senede varmıştık. Bu saatte bu hareketler beni ciddi düşündürüyor. Yani insan hayatını değiştirirken o kadar çok parametreyi hesaplamak zorunda ki, neredeyse bu parametreler hayatın akışı değişmesin diye denkleme eklenmiş gibi gözüküyor.

Bu durumdayken gözümün önünde bir deney faresinin labirentte peynire koşması canlanıyor. Zaten karışık olan labirentte ilerlerken tam yolu buldum peynire ulaşacağım dediği sırada deneyi yapan bilim adamı labirente bir duvar daha ekleyip o yolu kapatıyor. Eğer bilim adamı yolu sürekli değiştirirse ve duvarlar eklerse peynire ulaşmak o fare için mümkün müdür ? Demek ki farenin engelleri aşma becerisi değil, peyniri ne kadar istediği ölçülüyor. Yani hayatı değiştirmek sadece bir parmak şaklatmasıyla yapılan değil, üzerine emek harcanan, sebat edilen bir konu olunca mümkün sanırım. Hayatımın başlarında bu daha kolaydı. Parametre sayısı o kadar azdı ki neredeyse hesaplama bile yapmamıştım. Yaşadığım şehri, mesleğimi, kariyerimi bir günde değiştirmiştim. Şimdi işler çooook kompleks.

Bu tarz büyük bir adım planlarken alternatif büyük bir plan daha oluşturmak ikisini de batırabilir. Yani hayatımızı değiştirelim diye bütün inceleme, araştırma, planlama, projelendirme adımlarını gerçekleştirdikten sonra odaklanmış bu hedefe giderken yolda hedef olmazsa diye ikinci bir hedefe aynı anda koşmak oldukça zorlayıcı. Tek bir şey var ki bir dereceye kadar yedekli gidebiliriz. Benim mesleğim bilgisayar programcılığı olduğu için yazdığım programları birden fazla dil desteğinde geliştirirken iki pazar için de bir noktaya kadar kullanılabilir ürünler çıkartmam mümkün. Ama iş şirket kurmak, pazarlama vs olduğunda konu biraz çetrefilleşiyor. Yapacak birşey yok ana plana sadık kalacak, bir tane yavru plan üzerinde çalışılacak ve peynire doğru ilerlenecek. Gerisini göreceğiz.

1 Ekim 2010 Cuma

Giderayak Ruh Halim

Plana göre Ocak ayının 2. haftası gibi gidiyorum. Dolayısıyla Ekime geldiğimiz bu günlerde nasıl bir ruh hali içinde olduğumu anlatayım biraz.

Kararımı kesinleştirdiğimden beri sürekli İngiltere hakkında bilgi edinmek için internetteyim. Bloglar, forumlar, ansiklopedik bilgiler, gazeteler ve resmi kurumların siteleri içinde sürekli dolanarak en ufak bir bilgi kırıntısını bile kaçırmamaya çalışıyorum. Özellikle benim gittiğim gibi Ankara Anlaşması ile gidenlerin tecrübelerine ihtiyacım var ama kapağı atan unutmuş arkasını galiba. Pek tecrübe yazılmamış. Danışmanlık sitelerinde biraz bilgi var o kadar.

Edindiğim bilgiler kimi zaman iş, kimi zaman sosyal yaşam, kimi zaman devletin uygulamaları ile ilgili. Hepsini küçük bir defterde notlar halinde saklıyorum. Keşke daha çok insan yaşadıklarını aktarsaymış.Her gün bir başka bilgiyi daha öğrenip defterime kaydediyorum. Huy işte illa her yönden sağlam basmam lazım. Bir taraf sakat kalacak diye ödüm patlıyor.

Burada da halihazırda yaptığım işin ufak ufak benden bağımsız hale gelmesi için uğraşıyorum. Üzerimdeki bilgileri ve sorumlulukları aktarıyorum. Zaten pek çalışasım olmadığından rölantide günü geçiriyorum diyebilirim. Kafamda sürekli aynı sorular geziyor. Yeteri kadar para kazabilecek miyim ? İş konusunda başarılı olabilecek miyim ? Ne kadar para ile gidersem problem olmadan geçişi sağlayabilirim ? İçimde iki tane adam birbiri ile sürekli kavga ediyorlar biri gitmeyi biri alışkanlıkları savunuyor. Neyse ki gitmeyi savunan adam daha kaslı :)

Bu arada Türkiye'den gelir takviyesi için bazı işleri bağlamaya çalışıyorum, site bakımı vb. gibi uzun vadee sabit gelir getirecek işleri yakalamaya çalışıyorum. Az da olsa bir sabit gelir önemli. 300 ordan 500 buradan derken aylık belli bir miktara ulaşabilirsem rahat rahat gideceğim. Bir de evi kiraya verebilseydik çok güzel olacaktı ama eşim şimdilik 1 sene en azından kalması taraftarı. Ben tam tersine kiraya verelim en azından bir katkısı olur hem de aidat yakıt vs ödemeyiz diye bakıyorum. Onu da anlıyorum. Birşeyler ters giderse dımdızlak kalmayalım diye düşünüyor.

Nihayetinde ruh halim sanki hayata yeni başlayacakmışım gibi bir his ile doluyum. Manchester değil de daha kırsal bir yer olsa çok daha iyi olacaktı ama bu bile iyi bir gelişme olacak. Bakarsın oradan da kırsala kaçarım. İçimde gidelim buralardan dürtüsü oldukça kaçmanın sınırı yok. Dünya büyük ve bizim bunu değerlendirebilecek kadar zamanımızın olmaması ne kadar kötü değil mi ? Keşke her şehirde 1 sene hatta 6 ay yaşayacak olsak. Ne kadar çok gidilmesi gereken yer var. Ben bu zamana kadar en azından Türkiye'de gitmedik yer bırakmadım. Artık tatil olduğunda daha önce gitmediğim yer bulamaz hale geldiğime göre ve tatil için deniz kenarı da dağ başları da ormanlar da anadolu da değerlendirildiğine göre zamanıdır başka fırsatları kovalamanın.

Şimdi Kurban bayramında 8 gün için bir kere daha ailecek gideceğiz ingiltereye nihai gidişimizden önce. O dönem içinde alıcı gözle bakmam gereken çok şey var. notlar alıyorum gidince şunu araştır, bunu öğren diye. Bu gidişimde Londra Luton'dan Manchester'e uygun saatli bir otobüs bulamadım. O yüzden araba kiraladım. İyi de oldu. Şimdi gittiğimizde araba olacak altımızda ve şehrin istediğimiz yerini görebileceğiz. Hatta şehir dışını da . Bu bile heyecan verici. Geçen sefer gittiğimde çalıştığım yerin genel müdürü bir kaç günümüzün içine etmişti. Oralardan buraya online bağlanıp saatlerce birşeyler hazırlamak zorunda kalmıştım. Şimdi Kurban bayramı olduğu için buradan arayacak kimse yok. (zaten o zamana kadar çalışılıp çalışılmayacağı şaibeli)

30 Eylül 2010 Perşembe

Gittikten sonra

Öncelikli olarak ben nihai gidişimden önce son bir kere daha oraya gideceğim Bu benim ikinci gidişim olacak ki üçüncü gidişimde Ankara Anlaşmasına başvuruda bulunacağım. . Bu aslında projenin son aşamaları için biraz da gereksiz gözüken bir gidiş ama yine de böyle bir plan yapmıştım ve biletleri almıştım.

Bu gidişimde sadece araştırma inceleme yapmayı hedefliyorum çünkü Ankara anlaşması vizesini almadan herhangi bir satınalma yapmam yersiz olur. Yine de bir kontörlü (pay as you go) telefon kartı alacağım çünkü ilk seferindeki roaming ücreti canımı yakmıştı.
Hat kıyaslamaları ve fırsatlar için mobiles.co.uk sitesi oldukça yardımcı oluyor.

Ankara anlaşması vizesini aldıktan sonra asıl yapılması gereken konular var. Yapılması gerekenler için araştırırken bulduğum web sitesi adresleri veya telefonları ise şöyle
National Insurance Number : 0845 6000 643 / www.hmrc.gov.uk
British Telekom - Sabit hat bağlatmak için 0800 800 150
Laptop almak için : laptopsdirect.co.uk
Araba alırken fiyat makul mü kontrol etmek için www.parkers.co.uk
Araba hasarlarını kontrol etmek için www.theaa.co.uk
Acil Servis numarası : 999

27 Eylül 2010 Pazartesi

Gitmeden Yapılacaklar

Gitmeden önce bazı konuları hazırlamanın zaman kazandıracağı aşikar. Dolayısıyla kendime aldığım notları burada yazmak ve gittiğimde ne kadar hazır olduğumu görmekte fayda var.
  • Orada yapacağım işler için kontrat taslakları hazırlamak. - Orada kontrat çok önemli olduğuna göre ne kadar bu konularda hazır olunursa o kadar iyi demektir. 
  • Web ve Windows için yazılım altyapılarını hazırlamak. - Daha hızlı proje üretmek için hemen her projede yer alan bazı bölümleri tekrar kullanılabilir formatta hazır etmek gerek. 
  • Kendi web sitemi hazırlamak. - hatta yayına sokmak gerekiyor ki arama motorlarında çıkmaya başlasın. 
  • Bir yıllık iş planı hazırlamak. - Böylece neredeyim nerede değilim kontrolünü kendi kendime yapabilirim. 
  • En az 20-30 bin TL civarında bir para temin etmek. 
  • Paket programları çoklu dil desteği ile tamamlamak. - Böylece gider gitmez satışa hazır bir ürün olacak elimde
  • Arama motoru optimizasyonu ile ilgili işlemleri bir checklist haline getirip güncellemeleri kontrol etmek. Böylece orada yapılacak işlerde arama motorlarında hızlı yükselme ile isim yapabilmek.
  • CD-DVD arşivlerimi taşınabilir harddisklere transfer etmek. Yükte hafif ve taşınabilir hale gelmek. 
  • Doküman arşivimi scan ederek taşınabilir harddisklere aktarmak. Böylece uzaktan bir belgeye ihtiyaç duyduğumda elimin altında olmasını temin etmek.
  • Evde satılabilecek ve işe çok yaramayan herşeyi satmak. (bilgisayar parçaları, dergi kolleksiyonları vs)
  • Evde kalan manevi değeri yüksek herşeyi en az yer kaplayacak hale getirmek ve mümkünse evi boyalı kiraya verilebilir hale getirmek. Bu aşamada gerekirse gitmeden babama vekalet bırakıp tamam dediğimde evdeki eşyaları depoya teslim ederek evin kiraya verilmesini sağlamak lazım. depo kirası düştükten sonra ev kirası düzenli banka hesabına yatarsa ek bir gelir elde edebilir ve aidat ve yakıt giderlerinden kurtarabilirim. Depo'lar ile ilgili yaptığım fiyat araştırmasını aşağıda yazdım. 
Depo ararken iki tane yer buldum. bunlar www.pratikdepo.com ve www.depoturk.com.tr 

depolarken kullanılan konteyner boyutları ve aşağı yukarı fiyatları şöyle :
1m x 1m x 2m aylık 45 TL + KDV ve nakliye bedeli 175 TL + KDV
1m x 1.5 m x 2.3 m Aylık 75 TL + KDV ve nakliye bedeli 175 TL + KDV
1.5m x 2m x 2.3m Aylık 135 TL + KDV ve nakliye bedeli 230 TL + KDV

Bunlardan Paratik depo'da +1 oda hizmeti diye bir hizmet var en büyük boy için 9 aylık kontrat yapıldığında
nakliye bedeli yok.

Ev eşyalarını İngiltere'ye taşımayı düşünmüyorum. Taşısam taşısam kitaplarım ve manevi eşyalar olacak ki bence gerek yok. Giyim için buradan götürme fiyatına oradan almak mümkün. E evler de mobilyalı olduğuna göre pek taşınacak birşey kalmıyor. Kap kacağı da götürmeyeceğime göre kitaplar, kap - kacak, eşimin çeyizleri gibi malzemeleri depoya koymak ve bir gün geri dönersek dımdızlak kalmamak için saklamak mümkün. Mobilyaları kaça bulursak okuttuk mu ev kiraya verilebilir.

Tüm bu yukarıdaki işleri 3 ay içinde tamamlamak gerekiyor.

Plan

Plan hayaldeki konuyu yere indirmek, ayaklarını yere bastırmak için attığım ve atacağım adımlardan oluşuyor.

Neredeyse herşeye sıfırdan başlayacağım için adım adım izlediğinizde rehber fonksiyonu içerecek bu yazdıklarım. Ancak belli bir paranoya içinde olunca şimdi yazıp sonra yayınlayacaklarım olacaktır. Onun da kusuruna bakmayın artık.

Hayal neydi? gidişatından memnun olmadığım hayatımda radikal bir değişiklik yapmak. Şimdiki hayatım, yaşadığım ortam, çalıştığım iş, kazandığım para, çevrem kısaca herşey bana rahatsızlık verdiğine göre değişikliğin tümünü kapsaması kadar normal birşey olamaz.

O yüzden bu konuda yapılabilecek en radikal değişiklik olan İngiltere'ye yerleşmek ve hayatımın geri kalanını orada geçirmek üzerine plan yapmaya başladım. Bunca sene her konuda o kadar ince eleyip sık dokumuşuz ki alışkanlık olmuş. Dolayısıyla en küçüğünden en büyüğüne kadar her konu için bir plan ile yola çıkmazsam içim rahat etmiyor.

Planlanması gereken konular kısaca;
Gitmek ve yasal prosedürler, iş, konaklama, sağlık, aile, kızımın okulu, çevre, yaşam standartları, araba, gelecek ve bu ülkedeki durumum diyebiliriz.

Bunların detayları ve parasal yansımalarını proje aşamasında anlatacağım. Şimdilik işin para kısmına girmeyeceğim. Sadece kafamdan geçenleri ve zamanlamalarını ortaya koyacağım.

Önce nasıl gitmeyi planladığımdan başlayalım. Benim gibi bir Türk için İngiltere'ye gitmenin birkaç yolu var.

Ya orada bir iş için kabul edilmiş bir başvurunuz olacak ki bu konu oldukça karışık gözüktü bana. Sizi kabul eden şirketin sizin niteliklerinizde bir elemanı orada bulamadığını ispat etmesi gerektiği gibi bir şart var. Uzun ve çetrefilli bir hikaye.

Bir diğer seçenek uluslararası bir firmada olup firma içi transfer ile gitmek. Bu aslında şimdiki durumumda teorik olarak mümkün duruyordu ama pratikte gerçekleşmesi oldukça zor. Evet uluslararası bir firmadayım ve bu firmanın İngilterede merkezi var. Fakat yönetim bu konuda çalkantılı ve bana bu iyiliği geçmeyeceğine eminim.

En sağlam seçenek sadece Türklere özel olan Ankara Anlaşması olarak bilinen anlaşmayı kullanarak gitmek. Bu seçenek ile kendi işini yapmak şartı ile Türk girişimciler yatırdıkları para veya çalıştıracakları eleman göz önünde bulundurulmaksızın İngiltere'ye aileleri ile gidip yerleşebiliyor ve kendi işinde çalışabiliyor. Yalnız bu anlaşma ile gidip başkasının yanında ücretli çalışma şansı yok. 4. senede süresiz oturma ve çalışma izni 5. senede vatandaşlığa başvuru imkanı var. Oldukça güzel şartlar değil mi?

Ben de Ankara anlaşması ile gitmeye karar verdim. Zaten bu saatten sonra başkasının yanında çalışmak çok kolay değil. Ama bu sefer de tamamen yabancı bu ortamda kendi işini ayakta tutmak nasıl mümkün olacak diye düşünmeye başladım. Ankara anlaşmasına başvuruda bulunurken (Bu arada resmi adıyla ECAA vizesi) istenen bilgiler arasında bir iş planı var. Bu planı hazırlamaya yardımcı olacak bir program indirdim internetten Palo Alto Software'in Business Plan Pro yazılımı oldukça iyi. Ancak işin mali tablosuna geldiğinizde bir gol yememek için danışman şirket veya avukatlardan hizmet almakta fayda var. Bu hizmet'in ücreti kapsamına ve alacağınız yere göre £500 ile £1500 arasında değişiyor. Gerçekleşme safhasında benim seçimimi ve neden seçtiğimi sizinle paylaşacağım.

Kısaca Business Plan'dan bahsedersek yapılması düşünülen iş hakkında şu detayları içeren bir tür fizibilite analizi aslında : işin tanımı, neden insanların sizi tercih edeceğinin detayları, pazar ve rekabet şartları, işi kurmak ve yapmak için ihtiyaçlarınız (yer, ekipman, eleman vb), para ihtiyacı, ürün fiyatlandırmanız, yapmayı düşündüğünüz kar, hangi tip şirket yapısında olacağınız, varsa ortaklarınız vb.

Geldik ikinci kritere; İŞ

Yapabileceklerimi daha önceki bir yazımda yazmıştım. Bu doğrultuda kapsamı Bilgisayar yazılımları, paket programlar, Web siteleri, entegrasyon, danışmanlık ve yönetim olan bir şirket açmayı planladım.

Daha önce kendi işimi yaptığım için en azından nasıl hayatta kalınması gerektiğini biliyorum az çok. Uzun vadeli ürünler ile ana hedefe giderken kısa vadeli çabuk paraya dönüşen işlerle günü geçirmek gerekiyor. Bu kapsamda daha önce girmiş olduğum lojistik yazılımları konusunda multi language bir yazılım çıkartıp paketleyerek Dünyanın her yerindeki lojistikçilere bir çözüm önereceğim. Ama basit web siteleri ile de kiramı günlük ihtiyaçlarımı çıkartacağım. Bu arada basit web sitelerinin pazarının çok büyük olma ihtimalinin düşük olduğunu biliyorum. En azından pazar büyük bile olsa çok fazla rekabet var. Bu sebeple Entegre web siteleri ve kompleks web siteleri yaparak farklılaşmaya çalışacağım. Tecrübelerime göre birkaç tane referans iş yapabilirsem gerisi geliyor. Kafamdaki konu önce Türk'lerin iş yerlerine ucuz fakat güzel işler yapmak. Umarım bu konuda yardımcı olurlar bana.Gitmeden önce sektörel dağılım, hangi konularda iş kolları nasıl gibi birçok konuda bilgi sahibi olmakta fayda var. uzun araştırmalar sonunda COBRA denen dokümanın bana istediklerimi verebileceğini buldum. Yalnız bu adı olan kendisi olmayan dokümana ulaşmak bayağı bir uğraştırdı beni. Önce Manchester Library'e online üye oldum. Sonra üyelik numarası ile http://askaboutbiz.cobwebinfo.com adresinden login olup dokümana eriştim. İlgilendiğim sektör ve detaylar konusunda çok güzel bilgiler barındırıyor. İngiltere'de herhangi bir iş yapılacaksa bu dokümanlar mutlaka okunmalı. Okumaya www.askaboutbiz.com adresinden de başlayabilirsiniz.

Sonra konaklama konusu geliyor. Bir daire veya ev kiralayarak bu sorunu çözeceğim. Proje aşamasında işin mali boyutunu anlatırken göreceksiniz ki yaptığım araştırmalara göre sadece kira ile çıkılamıyor işin içinden Belediye vergisi, BBC vergisi, Isınma, Komünikasyon falan derken rakam tırmanıveriyor. Bir de benim gibi ben geldim kiralık ev nerede ile çözülemediğini okuyorum bu işlerin. Okuduğuma göre banka hesabın yoksa ev kiralayamıyorsun, ev kiralamadıysan banka hesabı açamıyorsun. Bu aşamada bir garantör gerekebiliyormuş. Baldızım, bacanağım ve Kuzenim İngiltere'de yaşadıkları için onlardan bu konuda bir yardım isteyeceğim.

Konaklamayı da halledince sağlık konusu geliyor. Türkiye'de 23 yıldır SSK ve Bağkur kapsamında resmi olarak sigortalı oldum, Bazen özel sağlık sigortası kapsamına girdim çıktım. Orada ise bu vizeyi alınca National Insurance denen sağlık şemsiyesi altına giriliyor. Bizdeki gibi işlemiyor ama sonuçta bir şekilde ailecek giriyorsunuz bu şemsiyeye. Sadece vize alındıktan sonra numara almak için telefon açmak gerekiyormuş. (bunun düşünecek bir tarafı kalmadı)

Aile konusunda da düşünülecek birşey yok. Ankara anlaşması ile gidenler eşlerini ve 18 yaşından küçük çocuklarını yanlarında götürebiliyorlar. Hem de eş veya çocuklar benim gibi illa kendi işi ile uğraşmak zorunda da değiller. Başkasının yanında çalışmaya da hak kazanıyorlar. Eğer çocuk okul yaşındaysa eğitim konusunda İngiliz çocuklarının haklarına sahip olabiliyor. Bunun düşünülecek tarafı işin resmi boyutu değil ailemin oraya uyum süreci. Kızım burada 3-5 kelime ingilizce parçalıyor ama orada okula başlayacak, eşim konuşulanları bazen anlayabiliyor ama orada direk kendisini konuşmak zorunda bulacak. Bu konularda düşünmüyor değilim. Başka ailelerin çocuklarında bu durumun aşılma sürecini merak ettim ve aldığım duyumlar en çabuk çocukların adapte olduğu yönünde. 3-4 hafta içinde hızla adapte olduğunu söylediler. Kızımın adaptasyonu ve okulu biraz da yaşayıp göreceğimiz bir soru. Bu deneyimimi de yaşadıkça sizinle paylaşacağım.

Şimdi gelelim çevre ve yaşam standartlarına. İlk 1-2 sene için zor geçeceğini çok iyi biliyorum. Bence bu konuda çevrede yaşayan Türkler ilk etapta can simitlerimiz olacaktır. Ancak sadece Türk'lerden oluşan bir çevre olmamasına özen göstermeyi düşünüyorum. Mümkün olduğunca İngiliz bir çevre edinebilirsem daha hızlı adapte olabiliriz. Dolayısıyla sosyal etkinliklere kaynamamız gerekiyor. Ben hobilerimden fotoğraf ile bir miktar bunu başarabilirim. Eşim de belki yemek ve tatlı ile bir şeyler yapabilir. Ona bir site açacağım yaptığı tatlı ve yemekleri anlatan ve bir de sipariş bölümü olacak yakın çevreye dağıtım yapabilecek.

Türkiye'de iyi kötü bir yaşam standardımız var. En azından kendi evimiz ve arabamız var. (Arabayı sattım ama şirket arabası falan derken yokluğunu hiç hissetmedik.) Orada bu standartlara ulaşmak kolay değil. Ancak mesela ayağımızı yerden kesecek ikinci el bir araba almak o kadar da zor gözükmüyor. Ehliyetlerimiz 1 sene geçerli sonra orada sınava girip İngiliz ehliyeti almamız gerekiyor. İstanbul'da kullanan bir şöförün orada zorlanmayacağını düşünüyorum. Belki 1 sene sonra buradaki evi boşaltıp kiraya verebilirsek en azından oradaki kiranın bir miktarını karşılar ve bizi daha da rahatlatır. Ama eşimi direk giderken kiraya vermek konusunda ikna edemedim. Gemileri ben daha kolay yakıyorum galiba.

Gelecek için planlarıma gelince. Türkiye'de 23 yıllık sigortalıyım. Yani Ben aslında yaş bekliyor durumundayım 50 yaşında emekli olacağım. Prim gün sayım falan doldu da geçti bile. Orada da 30 senede emekli olunuyormuş (ki 70 yaşına kadar yaşar mıyız bilinmez.) Pek birşey kaybetmiş olmayacağım. Hiç birşey olmazsa Türkiye'de emekli olmam garanti.

Son olarak da Türkiye'nin içinde bulunduğu ortam, hükümet, zihniyet düşünüldüğünde en önemli faktör olan Kızıma alternatif bir hayat sunabilmem diğer tüm faktörleri olumluya çevirmeye yetiyor.

Hayatımda öyle bir değişiklik yapmaya hazırlanıyorum ki trafik bile tersten akacak.

21 Eylül 2010 Salı

Hayal

Bu kadar teknik arka plandan sonra şimdi gelelim hayalden plana geçiş safhasına. Hala neyin hayal neyin plan olduğundan bahsetmediğimi biliyorum. Hayal, yurt dışında yaşamaya başlamak. Eğrisini doğrusunu hesaplayıp doğru mu yanlış mı yapıyorum diye incelerken göz önünde bulundurduğum birçok kriter var. Bu kriterleri plan aşamasında anlatmaya çalışacağım ama şimdilik sadece neler istediğim neden bu yola düştüğümden bahsedeceğim.

Öncelikle İstanbul'dan sıkıldım. Her gün 3-4 saat yolda geçirmekten ömrümün çalınmasından, En güzel şehirde yaşayıp hiç bir nimetinden faydalanamamaktan sıkıldım. İş hayatımdan sıkıldım deli gibi bir sürü projenin içinde koşturmak ve değerinin verilmemesinden, entrikalar, hırslar ve yarını bilememekten yoruldum. Anlaşılmamaktan sıkıldım, çevremde, ailemde, etrafımda bulunan herkesin her kararım hakkında yorum yapması herkesin herşeyi çok iyi bilmesinden sıkıldım.

Hayatında klavyeye dokunmadan kırk yıllık bilgi işlemci gibi ahkam kesen ev hanımları mı istersiniz, kendini tıp aleminin tartışılmaz otoritesi olarak görenler mi istersiniz, bizi yüzlük dolarlarla sigara yakacak kadar zengin görüp önerilerde bulunanlar mı. Artık IQ'su bana 100 puan bile yaklaşamayan insanların fikirleri beni çıldırtıyor.

Hergün karşılaştığım insanların saygısız, bencil tavırlarından bıktım. Hatta en son arayoldan anayola tersten geri geri girip refüjün üzerinden atlayarak diğer şeride geçmeye kalkan üzerinde grayder yüklü TIR şöförüne "ne yapıyorsun" dediğimde "bu araç bu memleketin aracı değil mi" diye cevap da aldım ya, ne diyeyim ki artık.

Benim işim hallolsun gerisi umurumda değil yaklaşımı iliklerine işledi memleketin. Her gün bunlarla karşılaştıkça sinirden baş ağrısı ile geçmeyen günüm kalmadı.

Kızıma bir yarın verebileceğinden şüpheli olduğum bu ülke beni hem sıkıyor hem delirtiyor. Bu yüzden artık bu ülkeden gitmek lazım. Ben de bu gitme hayalini artık gerçeğe çevirmeye karar verdim. İnsanların birbirine saygılı olduğu, kanun ve düzenin istisnalarının olmadığı, insanların eşit olduğu, şeffaf, doğru, nizami, rüşvetsiz, kayırmasız, kuyruklarına kaynak yapılmayan, ihalelerine fesat sokulmayan, çalışanın kazanabileceği, görevlerin suistimal edilmediği bir ülkeye yerleşmeyi hayal ediyorum. Sadece hayal de etmiyorum bir de bunun peşinden gidiyorum işte.

20 Eylül 2010 Pazartesi

Neler bilir neler yapabilirim.

Bu yazımda kişisel olarak hangi konuları ne kadar yapabileceğimi anlatmaya çalışacağım.

Öncelikle bilgisayar programcısıyım. ki windows ve web tabanlı tüm projeleri gerçekleştirebilirim. .NET Framework, Visual basic, asp, javascript, XML, veri tabanları ve SQL socket programlama, server yazılımları (exchange, IIS, FTP server, Mail server vb) Office programları (ileri seviyede), işletim sistemleri ve Internet gibi konularda oldukça tecrübeliyim. Veri entegrasyonları, veri transferleri, iletişim gibi konularda tecrübem vardır. Dolayısıyla web veya windows ortamlarında rahatlıkla proje geliştirebilirim.

Otel ve Restoran işletmeciliği konusunu iyi bilirim. üzerinden uzun zaman geçmiş olsa da toplam 8 sene okul ve iki sene okul sonrası çalışma olmak üzere 10 senelik tecrübem var.

Bu anlattıklarım en iyi yapabileceğim işler ama bunların yanısıra sistem analizi yapmaktan ve ISO ile ilgili çalışmalarımdan gelen bir tecrübe ile hemen her konuyu çok hızlı öğrenip uygulamaya geçirebilirim.

Yani yapacağım işin çerçevesi aslında geniş. Ancak ilginç bir durum olarak elimde diplomam olan konu ile daha az haşır neşir olmuşum ama asıl mesleğim olan programcılıkta bırakın diplomayı sertifikam bile yok.

Türkiye'de uluslararası firmalarda Bilgi Teknolojileri Müdürlüğü de yaptım kendi işimi de yaptım. Kendi işimi yaparken sıkıştığım noktalarda web sitesi işleri yapıyordum. Bilhassa kompleks veya entegre web siteleri konusunda 80 sitelik bir tecrübe birikimim var. Intranet ve kurum içi portal dizaynları yaptım ve windows altında geliştirdiğim yarı paket programlar vardı. Kendi işimi kapattığımda ciddi bir referans sahibi bir şirket haline gelmiştim ancak düzenli gelir kalemlerindeki aylık bakım ücretleri, hosting ücretleri kriz yüzünden işi döndüremeyecek boyuta düşünce bırakmak zorunda kalmıştım.


Bu durumun neler sağlayacağını proje ve hayata geçme safhalarında göreceğiz.

Değişimin Gücü

Merhabalar,
40. yaş günüm yaklaşırken, hayatıma göz atmak ve kararlarımdan, hayatımdan, geçmişimden ve geleceğimden memnuniyetimi sorgulamak ve muhasebemi çıkarmak isterken vardığım sonuçlar beni memnun etmedi. Son dönemeçlere yaklaşmadan düzeltebildiğim kadarını düzeltmek, en olmadı yolunda ölmek istedim. Yolunda ölmek eski bir hikayedir aslında bilmeyenler için kısaca karıncanın biri hacca gitmeye karar verir herkes dalga geçer ömrün yetmez diye, karınca da "Hac'ca gidemesem de en azından yolunda ölürüm" der. Ben de o hesap en azından hayatımda memnun olmadığım şeyleri biraz olsun düzeltmek adına ne zamandır kafamda olur mu olmaz mı diye tarttığım bir konuyu mercek altına alıp, hayal'den plana, plandan projeye, projeden gerçeğe dönüştürme maceramı internette paylaşmak istiyorum.Belki bu yoldan ilerleyecekler için ışık tutar.

Ben lise ve üniversite eğitimimi Turizm ve Otelcilik üzerine tamamladıktan sonra 1 sene kadar bu meslekte çalışıp kariyer değişikliği ile Bilgi Teknolojileri konusunda bilgisayar programcısı olmuş, BT konusunda 16 seneyi devirmiş bunun 11 senesinde yöneticilik ve kendi işini yapmış, evli, bir çocuklu (kız), İstanbul'da oturup, çalışan bir erkeğim. Mesleki anlamda Türkiye'de yazılım şirketi kurmak ve 7 sene yürütmek gibi bir tecrübem var. Yani kariyer olarak gelinebilecek noktalara geldim.

1987'den beri SSK'lı ve Bağkur'lu olarak prim günüm dolalı da çok oldu yaş bekliyorum emekli olmak için. Bunları anlatıyorum ki karar aşamamda etken olabilecek tüm detayları bilin.

Kızım 5 yaşını doldurdu 6 yaşının içinde. Seneye Türkiye'de ilkokula başlaması gerekiyor. Daha doğmadan önceden beri annesiyle İstanbul'da bir okulda olmasını istemedik. Bir köye yerleşmek vardı hayallerimizde ancak sol beyinciğinin gelişmeden doğması ve bunun için 9 aylıktan beri fizik tedavi, göz ameliyatları, sağlık kontrolleri vb birçok etmen yüzünden hiç bir zaman bir köye yerleşemedik. Buralara akan paralar yüzünden yerimizden de kıpırdayamadık.
Katettiğimiz mesafe ve kızımdaki gelişimler tüm bunlara değdi doğrusu. Ancak bu süreç içinde çok yıprandık. Bir yandan kızımızla uğraştık, bir yandan devletle ve protokollerle. bunlar apayrı bir blog konusu aslında. Ama konudan kopmayalım şimdi.

Kendi işimi yaparken şimdiki iktidar göreve geldi ve ilginçtir zamanla çevresindeki camiaya mensup olanlar benim mesleğimde de ortaya çıkıp hiç yoktan var ettiğim işleri, verdiğim tekliflerin üzerinde fiyatlar vererek siyasi gücü kullanarak almaya başladılar.
Yaptığım işlere projelere sekteler gelmeye başladı. krizin de baş göstermesiyle bir miktar borçla şirketimi kapatmak zorunda kaldım. Tekrar bilgi teknolojileri müdürü olarak zar zor bir işe girdim ama tabi ki düşük ücrete evet demek zorunda kalarak.

Şimdi bu durumlar içinde düşünmeye başladığım süreçte neleri düşündüğümü, nasıl düşündüğümü hatasıyla doğrusuyla nasıl ve hangi kararlar verdiğimi aşama aşama anlatmaya başlayacağım. Mümkün olduğunca sık değişimin tamamlanacağı aşağı yukarı 5-6 senelik süreci sizlerle paylaşacağım.

Lise ve üniversite zamanlarımda her zaman hayatımı düşünürken  başka şeyler hayal ettim. Kabukları kırmak adına çok şey yaptım ancak aile insanın üzerinde bilinçaltı seviyesinde öyle şeylere imza atıyor ki ben bile tamamını kıramadım. Mecburen hayatımı o dönemlerdeki hayallerimden farklı kurguladım. Şartlar da öyle gelişince yapacak birşey kalmadı. Yine de istediğim mesleği yapmayı başardım. Mesleki açıdan iyi noktalara geldim. Hatta toplumun değer yargıları açısından baktığınızda para hariç herşey mükemmel hale bile geldi denebilir. Para benim kafaya çok taktığım birşey değil aslında ancak borç içine girdiniz mi işin rengi değişiyor. O zaman mecburen takıyor insan.

Sokaklarda sabah işe giderken gördüğüm bezgin takım elbiseli güruhun içinde buldum kendimi. Ailede işlenen sorumluluk bilinci, kendimi de bir zamanlar acıyarak baktığım bu güruhun içinde bulmamı sağladı. Sonra, geldik gidiyoruz ama tarihten silinmeden önce bir dönem olsun kendim için birşeyler yapayım dedim. Çünkü her zaman kitaplar aldım, "emekli olunca okurum artık" diye ayırdım kimisini. Ney aldım, öğrenmeye başladım ilerletecekken, zamansızlıktan ileri tarihlere erteledim. Bir çok şeyi erteledim ve ertelenen zamanlar yaklaştıkça da sıkıntı bastı. Çevremdeki insanlar rahatsız etmeye başladı sonra beni. Ne söylesem anlamadılar, ters anladılar, söylediklerimi söylenmemesi gereken insanlara anlattılar, Ben de daha az şey söylemeye başladım zaman içinde. Bir gün baktım kimseye birşey söylemiyorum.

Bu duygular içinde kendi beynimde kendimi yemeye başlayınca çıkış yolları aramaya başladım bir müddet önce. İlk başlarda çevreyi değiştirmeyi denedim, sonra şehiri değiştirmeyi, sonra da ülkeyi değiştirmeyi. Baktım değişmiyor hiç birşey o zaman hepsini terk etmeyi sadece yanıma eşimi ve kızımı alıp gitmeyi düşünmeye başladım. Aman annemler torununu göremeyecek, aman gidersek üzülecekler derken bugüne kadar geldim. Bu saatten sonra kim ne yaparsa yapsın pek umurumda değil. Ben tükendim çünkü.

Yaşadığım ülke için birşeyler yapmayı denedim, çelme takan çok oldu, neredeyse cezalandırılıyordum bile. Bu ülkede çocukların kendi kararlarını verecek kadar eğitilmesi, okuması, öğrenmesi ve sürüden biri olmaması için yaptığım işler yüzünden başım belaya giriyordu.

Biraz da yenilmişlik duygusu ile kızımın geleceğinde ona seçenek verebilmek adına, ona güzel bir gelecek verebilmek adına son bir senedir ciddi ciddi düşündüğüm kurguladığım bir değişime karar verdim. Karar vermek yapmanın yarısıdır derler ya, gerçekten öyle. Şimdi bu kararımı uygulamaya geçiriyorum ve bu dönemeci dünya ile paylaşmak, benim durumumda olan veya alternatif arayanlara tecrübelerimi aktarmak istedim.  Bu günlük değişimi, öncesini, sonrasını anlatmak için yazılıyor. Bir de tabi anlatacak ve beni anlayacak adam bulamamamdan.